İçinde anlatılmamış bir hikâye taşımaktan daha büyük bir eziyet yoktur. “Maya Angelou”

Tanışmadığında Ne Yapmalı?

Hayat, ekranların ışığında değil, birbirimizin bakışında saklıdır.

Eğitim-öğretimin ilk gününde, önce kendime sonra tüm ailelere bir not bırakmak istedim.
Yeşilay’ın bağımsızlık seferberliğini hatırlatarak, bu çabanın bizlere düşen vazifeleri yeniden sorgulatmasını amaç edindim.
Çünkü mesele yalnızca dijital sahada kaybolmadan durabilmek değil; yanı başımızdaki hayatın, elimizin altındaki zamanın, yanımızdaki insanın farkına varabilmek…

Bazı sorular vardır, cevap aramaz; sizi kendinize çağırır.
Tanışmadığında ne yapmalı?” işte onlardan biri.
Çünkü mesele, neyle zaman geçirileceği değil,
kimle geçmeyen zamanın nerede biriktiğidir.

Boşluğun Sesini Duyuyor Musunuz?

Günün sonunda odada dört kişi vardır.
Ama kimse kimseye bakmaz.
Eller ekranlara gömülüdür, gözler ışığa kör kalmıştır.

Sessizlik hâkim değildir aslında; ses hep vardır.
Ama hiç kimse hiç kimseyi duymuyordur.

Bu bir teknolojik problem değil…
Bu bir boşluk problemidir.

Çünkü bir şeyin yerine neyin konulacağı,
aslında o şeyin neden yer tuttuğuyla ilgilidir.

Çocuğun elinden tableti almak, yalnızca bir cihazı uzaklaştırmak değildir.
Ona, “şimdi ne yapacağını bilemeyeceğin bir boşluk” bırakmaktır.

Ve bu boşluk, doldurulmazsa konuşmaya başlar.
Ya saldırganlıkla konuşur…
Ya bağımlılıkla…

Çünkü boş bırakılan alan, sahipsiz kalmaz.
Boşluk ya anlamla dolar
Ya da alışkanlıkla.

Aile Denen Tohumun Kabuğu Neye Dönüşür ?

Her ailenin bir parmak izi vardır.
Hiçbir aile, başkasının ritmini taklit ederek yaşama anlam katamaz.

Her evin kendine has bir kokusu, bir sessizliği, bir telaşı, bir mahremiyeti vardır.

Tam da bu yüzden, “Teknoloji yoksa ne var?” sorusu herkes için farklı cevaplanmalıdır.
Ama mutlaka cevaplanmalıdır.

Çünkü ekranlar, çoğu kez sadece bir meşguliyet değil; bir kaçıştır.
Neden mi?
Çünkü evde konuşulacak bir şey kalmamıştır.
Dinlenilmeyen sesler, görülmeyen bakışlar, geçmeyen yorgunluklar…

O yüzden çocuğa “oyun oyna” demekle olmaz.
Çünkü soru oyun değil, oynaşmadır.
Soru, birlikte akmak, birlikte terlemek, birlikte durmaktır.

Çocukların üç temel ihtiyacını göz ardı ettiğimizde, teknoloji yalnızca bir seçenek değil, bir zorunluluk olur:

1. Enerji Boşaltma İhtiyacı

Çocuk, içi fokurdayan bir kazan gibidir.
“Sus, otur, yapma!” diyerek buharı içeri hapsettiğinizde,
o buhar ya şiddet olarak patlar,
ya da ekranın içine dökülür.

Koşamadığı parkın, tırmanamadığı ağacın, bağıramadığı mahallenin yerine
bir dijital avatar koyar kendine.

Ama unutmamak gerek:
Avatarlar asla terlemez…

2. Akranla Sosyalleşme İhtiyacı

Bir çocuk, yetişkinle oyun oynadığında öğrenir.
Ama bir çocuk, akranıyla oyun oynadığında oluşur.

Akran ilişkisi, aynada kendini görmek gibidir.
O yüzden belediyelerin kültür ajandası, yalnızca tiyatro ya da seminer değil;
mahallenin çocuklarının koşabileceği güvenli bir alan projesi de olmalıdır.

Mahalle baskısı, yalnızca “olmaz”lara değil,
olmalı”lara da uygulanmalıdır.

Nasıl ki bir sokakta elektrik kesildiğinde herkes ayağa kalkar,
aynı hassasiyet bir oyun parkı eksikliğinde de gösterilmelidir.

3. Görünür Olma İhtiyacı

Bir çocuk gözle değil, bakışla fark edilir.
Dedenin bir bakışı, ninenin bir tebessümü çocuğa eskiden şunu söylerdi:
Sen buradasın ve kıymetlisin.

Şimdi çocuklar görünmez.
Sadece dikkat çekmeye çalışırlar.

Ve eğer ailesi görmezse,
gören ilk ekran onları sahiplenir.

Kültür Boşlukta Başlar, Samimiyetle Büyür

Hayal edin:
Bir şehir.
Bir mahalle.
Bir apartman.
Bir daire.
Ve o dairenin bir odasında dört kişi var.

Biri yorgun.
Biri kırgın.
Biri suskun.
Biri öfkeli.

Ve birisi, bir cümle kuruyor:
Bugün seni gerçekten duymak istiyorum.

O an odanın havası değişiyor.
Çünkü kalite, uzakta olan değil;
kalite, yakın olmayı göze almaktır.

Kalite, bir bakıştan sevgi,
bir dinleyişten merhamet,
bir tepkiden ilgi çıkarmaktır.

Biz, çocukların oyun istediğini sanıyoruz.
Hayır.
Aslında hayat istiyorlar.
Ve hayatta olduklarının, görüldüklerinin, değerli olduklarının fark edilmesini.

Bu yüzden mesele, yalnızca teknolojiyle ne kadar zaman geçirileceği değil.
Asıl mesele, teknolojisiz kalan zamanlarda hayatın neyle doldurulacağıdır.

Her ailenin imkânı başka olabilir.
Kimi bir belediye parkına gider,
kimi evde gölge oyunları oynar,
kimi birlikte cam siler ama birlikte güler.

Önemli olan bir yol bulmak değil.
Birbirine bakacak yüzü bulmak.

Ve Son Bir Not

Çocuklarımızı ekranlardan uzaklaştırmak istiyorsak,
önce kendimizle yüz yüze gelmeliyiz.

Çünkü çocuklar, gördüğünü tekrar eder.
Siz gerçekten bakarsanız,
onlar da görünmekten korkmaz.

Tanışmadığında ne yapmalı?
Cevap çocukta değil…
Çocuğa bakan gözde saklıdır.


M.Yasir Cebeci / Eyüpsultan Eylül-2025