İçinde anlatılmamış bir hikâye taşımaktan daha büyük bir eziyet yoktur. “Maya Angelou”

Mostar’ı Dinliyorum

Sevgili yolcular, belirlenen saatte burada buluşuyoruz. Köprü buluşma noktamız. Buluşma zamanına 10 kala buradayım. Son demde köprünün baş ucunda olurum. Sırrını sormayın , ermek isteyen buyursun söylemedi demeyin.
Meraklı oluyor gezginler. Bu taktiği hep yaparım. Onlarda hiç uymazlar. Buluşma zamanında bir araya geldiğim gurup sayısı çok azdır. Ben on kala beklerim, onlar minimum on dakika sonra gelirler. Sonra çıkarım tek tek gezginleri bulmaya. Onlarda haklı olarak gözlerini ve gönüllerini sevgiyle, muhabbetle, aşkla doldururlar. Biraz daha… derken doyamazlar, geç kalırlar. Bakmayın böyle konuştuğuma. Ben de halimden memnunum. Vesile olurlar, yeni adımlara, düşüncelere ve düşlere. Fazladan adımlarım Mostar’ın Arnavut kaldırımlarını. Kendime bir yolculuk olur adeta.
Bugünde nasibim yerinde, şehir sakin. Sokaklarda rahat rahat yürüyorum. Tüm kadim şehir sanki bana ait. Ruhum arkada kalmıyor. Birlikte yol alıyoruz. Neretva Nehrinin temiz kokusunu derin derin içime çekiyorum. Nefesimde eşlik ediyor. Gözlerim rikkatle gördüklerini topluyor. Ahenk bozulmuyor. Bedenimde her şey aslına rücu ediyor. Şehir sessiz. İnsanlar birbirini duyabiliyor. Dinleyebiliyor.
Aramızda uzunca bir mesafe olmasına rağmen ilerideki aşıkların sesini duyuyorum.
Bey , “hayat bu ileriye doğru bakarak yaşanır, geriye doğru bakarak anlaşılır.”
Buluşma saatine on kala, bu günkü nasibimi alıyorum. Şimdi sekinetle, sessiz şehirde gezginleri bulmaya gidiyorum. Aldığım nefesin farkındayım. İleriye bakıyorum.